Röportajımıza başlamadan önce biraz sizi ve Yeşim Kozanlı Mimarlığı tanıyabilir miyiz?
1994 yılında Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre tasarımı bölümünden mezun olduktan sonra kurduğum iç mimarlık ofisim ile başlangıçta konut ve ofis projeleri ağırlıklı olmak üzere, mağaza, restoran tasarımları gibi iç mimarlık, proje ve uygulama işleri yaparak serüvene başladım.
Otel projelerinde uzmanlaşan mimari ve iç mimari tasarım ofisimiz, uluslararası otel zincirleri dahil olmak üzere birçok markaya akredite olmuş ve projeler üretmektedir. Tasarımda sadelik ve fonksiyonun yanı sıra, farklı malzeme ve farklı renkleri bir arada kullanarak sıra dışı yeni konseptler oluşturmaya devam eden ofisimiz, kendine ait bir hikayesi olan, neyi, neden, nasıl yaptığımızın dengeli bağlantılarını oluşturan ve projeleri bu temeller üzerine kuran bir yaklaşımla projelerini üretmektedir.
Sektörde 28 seneyi aşkın deneyimimizle markalara iç mimari ve mimari çözümler sunarken, Türkiye ve yurt dışında hizmet verdiğimiz markalarla nitelikli bağlar kurmaktayız. Aynı zamanda Yeşim Kozanlı olarak ben, “İdealist İç Mimarlık Derneği” kurucu üyelerinden biriyim.
Sizlerde biliyorsunuz ki Horeca sektörü hızlı bir şekilde ivme kazanıyor. Bu bağlamda gelecekte Horeca mekan tasarımlarının nasıl olacağını düşünüyorsunuz?
Horeca (Hotel, Restoran ve Kafe) sektörü, son yıllarda hızla büyüyen ve değişen bir sektördür. Gelecekteki Horeca mekan tasarımlarının nasıl olacağını tam olarak öngörmek zor olsa da bazı genel eğilimleri hakkında konuşabiliriz.
Gelecekteki Horeca mekanları, teknolojiyi daha entegre ve etkili bir şekilde kullanabilir. Özellikle teknolojik entegrasyon mutfak kullanım alışkanlıklarına, bu durum da restoran mekan tasarımlarına direkt etki etmekte. Basit bir örneği olarak restoran ve kafelerdeki menülerin dijital dönüşümünü gösterebiliriz. Aynı zaman da bu gelişim, sürdürülebilir malzemeler kullanarak ve enerji tasarruflu çözümler benimseyerek daha etkili hale dönüştürülebilir. Esnek alanlar pandemi sonrası hayatımızda daha çok aranan bir özellik. Sirkülasyonun daha iyi çözümlendiği, insanların rahat vakit geçirdiği ve ferah hissettiği alanlar ortaya çıkıyor. Farklı etkinliklere veya kapasitelere hızlı adapte olabilecek modüler tasarımlarda bu durumu destekliyor. Doğal ışık, bitkiler ve su özellikleri gibi doğal elementlerin kullanımı, insanların doğa ile bağlantı kurmalarını sağlayarak daha sakin bir ortam yaratılmasına yardımcı olabilir.
Horeca sektöründe firmanızın ağırlıklı olarak otel projeleri ile ön plana çıktığınızı görüyoruz. Bu projelerin dışında bizlere bahsetmek istediğiniz restoran ve kafe projeleriniz var mıdır?
Son dönemde tamamladığımız Seraf Vadi’den bahsedebiliriz. Tasarımında Türk kültür ve öğelerini, Türk mutfağı ile harika bir biçimde sentezleyen bir proje. Geniş ve ferah bir alan üzerine kurulu olan Seraf Vadi, tasarımında barındırdığı “Hayat Ağaçları” ile öne çıkıyor. Bu öğe, mekanın tasarım sürecindeki hikayesini anlatırken aynı zamanda taşıyıcı kolonları kapatan estetik ve fonksiyonel bir tasarım öğesi. Geniş mutfağı ve şeffaf servis anlayışıyla rahat sirkülasyon alanlarının oluşmasına imkan sağlayan Seraf Vadi, teras alanına tüm gün boyunca giren doğal ışık ile etkili bir aydınlatmaya sahip. Modern ve teknolojik öğelerin, yerel ve zengin Türk mutfağı ile buluşması hem kültürün sürdürülebilirliğine hem de etkili restoran tasarımlarının yaygınlaşarak benimsenmesine imkan veriyor.
Tasarımda sadelik ve fonksiyonun yanı sıra, farklı malzeme ve renkleri bir arada kullanarak, sıra dışı yeni konseptler oluşturmaya dikkat ediyorsunuz. Bu konudaki seçimlerinizle alakalı HM Gazete okuyucularımızı bilgilendirebilir misiniz?
Teknoloji ve malzeme biliminin de gelişmesi ile artık bir çok malzemeyi birbirleri arasında eşleyebiliyoruz. Burada önemli olan malzemeyi neden seçtiğimiz, yani konseptimizi karşılayan bir malzememi sorusu. Ardından malzemenin kullanım yerine göre uygun özelliklerde olup olmadığı. Bu noktada malzemenin yaratıcı kullanımı da projenin imkan verdiği düzeyde yaptığımız bir şey. Örnek vermek gerekirse Paloma Finesse hotelde zemin malzemelerini tavanda, tavan malzemelerini ise zeminde kullanarak, konsept içerisinde upside-down olarak isimlendirdiğimiz bir kullanım gerçekleştirdik. Bu, malzemeye farklı bir bakış açısı sağlarken, ileri dönüşüm olarak farklı kullanımlarını da gözler önüne seriyor. Farklı bir bakış açısı sergilemek, tüm alanlarda yeniliklerin ve estetiğin oluşmasını sağlıyor.
Güncel işleriniz arasında yer alan Radisson Blu Hotel Kaş projenizin tasarım kriterlerinden ve ilham kaynaklarından söz eder misiniz?
Radisson Blu Hotel Kaş’ta ilhamımız, projeyi yaptığımız yer ve bu yerin bize sunduğu hisler oldu. Projeyi tasarlarken, Kaş’a ait, yeni ama oralı olan bir proje yapmayı hedeflemiştik. Bu doğrultuda Kaş’ın genel dokusuna uygun renk paleti, köy sıvası ve az katlı yapıların olduğu özel ve etkili bir konsept ortaya çıktı. Kaş Yarımadası kendine özgü özellikleri olan, kendine özgü yapılara sahip bir alan. Bu alan üzerinde insanların bölgesel duygularından sıyrılmadan, modernliği ve konforu sağlayabileceğimiz alanlar üzerinde düşündük. Dış cephe olarak ton-sür-ton renklerde köy sıvası ve taş kaplama kullanarak yapıların görsel bütünlüğünü sağladık.
Yeşim Kozanlı Mimarlık olarak Horeca sektöründe gelecek hedefleriniz nelerdir, HM Gazete okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Tüm projelerimizde hedeflediğimiz, insanlara iyi gelen, fonksiyonel ve konforlu yaşam alanları tasarlamak. Horeca sektörü için de aynı hedefler geçerli ancak geliştirilebilir, çeşitlenebilir. Horeca sektöründe insana hizmet birinci öncelik olduğundan, insanlara iyi hissedecekleri, pratik ve keyifli yerler tasarlayarak, kendilerine daha çok vakit ayırmalarını sağlamak, deneyimi ön plana çıkartmak önemli bir hal alıyor. Tasarımı etkili kullanmak, teknoloji ile anlatmak istediğimiz hikayeyi iyi bir şekilde harmanlamak ve son kullanıcıyla bir araya getirmek Yeşim Kozanlı Mimarlık olarak her zaman hedefimiz.